Kayıtlar

2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

2023

2023 Uzun zamandır zor bir süreçten geçiyorum. Yerini hatırlatan kalbim ve hiç haketmediğim bir kalp kırıklığı yaşıyorum. Gülüyorum da elbette. Her zamankinden daha çok yanımda oluyor dostlarım çünkü gerçek sevgi tam olarak böyle bir şey. Yıllardır kendimi öyle güzel büyüttüm ki. ancak benim gibi biri günün sonunda kendi değerini bu kadar iyi anlayabilirdi. Çok dağıttım, çok dağıldım ama hep evin yolunu bulmanın bir güveni vardı içimde. İlk defa mı bilmiyorum ama uzun zaman sonra ilk defa kaybolmanın üzüntüsünü üzerimden atamıyorum. Her şey o kadar güzeldi ki aslında yıllar önce ektiğim fidanlar büyümüş, ağaç olmuş ben de onların meyvelerini topluyordum. Her seferinde dönüp dönüp kendime aferin kızım neler yapmışsın öyle, neler başarmışsın, ne doğru insanları hayatına almış, ne güzel insanlar biriktirmiş, ne çok sevmiş, aynı oranda sevilmişsin diyordum. Hatta öyle ki, bu sene tam olarak yıllar önce acaba yanlış mı yapıyorum, acaba ben o kadar doğru değil miyim diye sorgulayıp kendimden

“Yandık desene”

Hallederdik. Vallahi hallederdik. Çok çabalardık inanırdık bile. En son neye inandığımı hatırlamıyorum. Kıra döke, döke saça çabalardık. Yırta kanata. Sana gelmiştim. Üstünü öyle bi örtmüştüm ki ben bile sana gelmedim sanmıştım. Şimdi bakınca kendi yalanıma inanacak kadar çocuktum diyorum. Çocukmuşum. Sana dümdüz gelmiştim. Sana gözümü yoldan ayırmadan. Sana burnum düşse almaya hazır gelmiştim. İncilerimi dökerek, omuzlarımı indirerek gelmiştim. Aklımdaki kalbimdeki ne kadar gizlenmemiş. Ne kadar konuşulmuş ağzım açılmadan. Ne kadar çok hanımeli varmış o sokaklarda ne kadar çok iyi ki. Bana o kadar iyi gelmiştin ki annemi arayıp özür dilemiştim. Bunun ne demek olduğunu anlamaya kalkarsan altında kalırsın. Bana o kadar iyi gelmiştin ki ben artık hep böyle gülerim sanmıştım. Şimdi o kadar büyük nasıl diyorum ki nasıl anlamsız kalıyor 'nasıl'. Şimdi gecenin köründe arayıp avucunun kokusu burnuma geliyor  bu durumu mesele haline getirelim nolur diye ağlamak istiyorum. Nasıl. Dünya

Cırcır böcekleri

Cırcır böceklerini, akşam sefasını, rüzgarı, seni. O eli nerede görsem tanırım. buz gibi. birine nefesi çekilirken dokunmuş olmanın elleri. deriler değiştikçe izi yenilenen. hiç sırtını sıvazlayamayacak olmanın elleri. bir daha anlatamayacak olmanın. uykum geldi diyemeyecek. karnım aç diyemeyecek. seni çok seviyorum diyemeyecek bir ağzın elleri. sımsıcak hayatımızda buz.  Cırcır böceklerini, akşam sefasını, rüzgarı, kendini unutuşun elleri.  Çok sıkıldım buradan. tek ayakla sekmeden yürümeye çalışmaktan. hep dengede görüneyim ama her kapının ardına çöküp saklanmaktan. omzumu düşürmekten çok sıkıldım. yalanlarımdan yanlışlarımdan hatalarımdan. kendime sormaktan, neden yaptım? kendimden ve sorulardan. bir daha nasıl o kadar güzel yemekler yaparım? bir daha kime bakarım yanağını sever gibi? sorulardan. akşam sefası rüzgardan ters döndü. cırcır böcekleri uykumu getiriyor. birinin hem ölmüş hem bu yolda yürümüş olması beni çok incitiyor. yani nasıl. kocaman kadın aklımla küçücük çocuk aklım

Parçalı bulutlu on bir derece.

Parçalı bulutlu on bir derece. yağmurla karışık güneşli havanın saat on ikisinde kendimi bulmak için yürüdüğüm yolların sonunda varlığına ve yokluğuna denk gelmenin garip bir sessizliği var üzerimde. konuşsam ne diyeceğim, dahası kime ne diyeceğim. yine de sessizliğimin üzerimdeki baskısı korkutuyor beni. yol boyu yürüyorum. dükkanlar geçiyorum, kimileriyle selamlaşıyor, kimilerinin önünden öylece geçiyorum. sakinliğimin beni korkutan bir tarafı da var sanki herhangi birinin omuzunda ağlasam her şey geçicekmiş gibi hissettiren o çaresizlik halinden kendimi bir türlü sıyıramıyorum.  kendimi anlaşılabilir hissettiğim o gecenin sabahında yüzüme bakıp bana her şeyden habersiz ve her şeyi bilen halinle günaydın demişliğinin üzerimde yarattığı korkunç endişeyle senin deyiminle kendimi içkiye vermişliğimin onuncu dakikasında senin gözünden bana kendimi sorgulatan hayata nedense çok öfkeliydim.  bir yerlerde duruyor, bir yerlerden geçiyor, birilerine gidiyor, birilerinden dönemiyor, bazen öyle

GO GİRL! 🧚🏻‍♂️

Çok acı ama çok acı neden? çünkü koşmanın yolu başka durup beklemenin yolu başka. durmadan yürüdüğün yollarsa artık yol değil, sana ev oluyor. neden mi? çünkü savaşmanında yolu başka. pes edip öylece durmanın yoluda. zaman zaman dinlensemde hep savaşarak koşup geçtiğim o yollardan yürür adım bir ileri bir geri sallanarak geçtiğim zamanlarda oldu. neden mi? çünkü sevmenin yolu başka. sevildiğini bilmenin yolu bambaşka. şimdi dönüp baktığımda, ne doğru sapaklara dönmüş, ne keskin virajlar almış, ne doğru duraklarda dinlenmiş, hep çok doğru otobüslere binmiş, yolunu hiç kaybetmemiş, varacağı yere geçte olsa varmış olmanın haklı gururunu üzerimden atamıyorum. yanımda, aklımda, bir şekilde kalbinin bir köşesinde olduğumu bildiğim insanlarla onca yolu yürümüş olmanın getirdiği tiz bir kahkaha yerleşiyor suratıma.  Şimdilerde bambaşka yollarda yürümenin getirdiği o biraz korku, biraz heyecan, biraz ne yapacağını bilememe endişesini halledilmek için girdiğim o kafede yediğim o yemeğin tadıyla

Kasım mahsulü

Teselli olacaksa, aslında o kadar da büyütülecek bir şey olmadığını anlatabilirim sana. Biraz sinsice gerçekleşti, haberim olmadan, geliyorum demeden. Olsun, yine de bu sessiz anlaşmayı bozabiliriz. Çünkü bana yeterince iyi geldin. Daha fazlasını istemek görgüsüzlük olur. Kimseye herhangi bir şey olmak zorunda değilken, bana kapını araladın. Sana sarılmama izin verdin. Zaten bununla yetinebilecek kadar küçük, istemediğin an gidebilecek kadar büyüğüm.  Kafam o kadar güzeldi ki yol boyunca girdiğim tünellerin içinden çıkabilmek için seni kullandım. Çıktım da. Ama her şey gibi uyuşturucular da belli bir süre sonra etkisini yitiriyor. Sarıldığın belim uyuşuktu mesela. Ağzından çıkan bütün güzel kelimeler aramızda asılı kaldı. Sanki daha en başından benim için bir anı olarak kalacakmışsın gibi. Yine özlemek üzere arkamda bırakacağım biri olacakmışsın gibi. Karşında hakkında hiç bir şey bilmediğin ama yine de kendine çektiğin küçük bir kadın olarak kalacakmışım gibi. Üzerimdeki etkinin geçec

Nine-

I called you last night, don't you remember? I did it while i was asleep. I was just hoping that you'd have been changed. It was my last wish about you, i kinda wanted to remember you in a good way. I wanted a sign to hold you in my memory's sweet part, not the painful one. You were same, you were able to break my heart even while i was dreaming. Makes no sense, right? Especially for someone like you. Considering that i created a nicer, loveble version of you in my head. It wasn't the truth, clear to see. Now it's my last goodbye. Weird, i'm not crying this time. I'm not praying to god for creating a way for us. There's no us, there never was. You go to your way, i'll go to mine. There are lessons to learn in every situation. I've took mine, i hope someday you'll learn yours. I don't want you to feel pain like i did for almost 2 years, i don't care about your thoughts, i don't even want you to understand anymore. Damage is done, i

tenku-

Hangi sulara yüzme bilmeden daldığımın önemi yok demiştim. O suya daldıysam bir şekilde çıkardım çünkü ama asla batmazdım. Öyle güveniyordum kendime. Çıktım da. Ama tehlikeliydi. O tehlikeyi sevmedim.  Ben sandım ki, herkes gerçek beni tanıyor. Neden orada onu söylediğimi, neden öyle davrandığımı, nasıl sevdiğimi, o yola neden girdiğimi, o yoldan neden dönemediğimi, neye neden sinirlendiğimi, hatta yersiz ağlamalarımı. Yani işte sandım ki, hayatıma aldığım herkes buzdağının arkasını görebiliyor. Meğer öyle değilmiş. Bunu anlamam da yirmi dokuz sene sürdü. Duvarında seni sevdiğini anlaman için o duvarın dillenmesi gerekiyormuş, senin için orda dümdüz ve dik durmasının hiç bir önemi yokmuş. Biraz hareket şart :)  Teşekkürler hayat, neler yaşattın ve neler öğrettin.  Teşekkürler herkes, geldiğiniz hızla gitmenin vücudumdaki şok etkisi hala sürse de, alacağım derslere sayıyorum.  Gitmiyorum, gelmiyorum, duruyorum. 

Cambazla ben

O depremi yalnızca ben hissetmesem kaçımız yıkılırdık bilmiyorum. Düşündükçe omzumun gücünden nefret ediyorum. Ağlamak için dışarı çıkıyorum. Annem arayınca telefonu gülerek açıyorum. Ağrımaz sandığım kaç kemiğim kaldıysa hepsinin ağrısını biliyorum. Hangimiz yıkılmadık ki. Ben de öyle yürürken yıkılıyorum işte, çalışırken, akşam trafiğinde birden bire kırmızıda beklerken yıkılıyorum. Ama benim hep tüm bunlar geçtiğinde diye başlayan bir cümlem vardır biliyorsun. Tüm bunlar geçtiğinde aramızdaki sınıra çiçek ekmeyi bırakacağım. Biraz da böyle yıkılırım diyorum düşüne düşüne. Akşama ekmek var mı, yemek yediniz mi, ödemeler yapıldı mı, ödevler tamamlandı mı, işe gidildi mi, her şey yolunda mı. Her şey yolunda mı? Yanaklarımı ısırmaktan dudaklarımı kemirmekten en az bir beyaz ışığa kilitlenip yüksek tavanları seyretmekten akmasın diye yüzünü dik tutmaktan geriye kalan her şey, gerçekten ya, gerçekten her şey yolunda mı? Cambazla ben, bomboş bir çocuk parkında oturuyoruz. Ben içime kıvrılm
Seni o yerde bırakalı, seni o masasında rakı olan kocaman mekanın üç beş tane dolu olan masalarından birinde. kalbinde ben, ellerinde bilmem kaç kıymık, üzerine sinen o hiç sevmediğim ama yanında olmanın verdiği saçma huzur kokusunun üzerime sindiği o uzak o soğuk restauranın masasında bırakalı saymayı da bıraktım üstelik, sahi ne kadar oldu? Uyandığımda yüzüme yerleşen o tebessümün yerini öfke aldı, nefret aldı ama zerre sevgi bırakmadın içimde ya anlatsana bu nasıl oldu?  Hani biz seninle her şey olurduk ama hani asla düşman olamazdık. bana biraz anlatır mısın biz seninle nasıl düşman bile olamadık? Elerimden bağımsız seni yazan ellerimi zorluyorum şimdi, kalbimi yokluyorum falan seni hatırlamak için. kendini bana nasıl unutturdun allahaşkına bana bi anlat ya.  Seni düşündüğümde kalbimde dolaşan kelebeklerin öldüğüne şahit oldum inanır mısın içim hiç sızlamadı. onca kan döküldü, onca söz söylendi hiç biri seni hatırlamama yetmedi. hepsi kocaman bir rüyaymış gibi gelen garip bir sancı

DeJavu.

Ağrımın farkındayım. ağrımı tanıyorum. ağrımın sebebini biliyorum. ağrımı kabul ediyorum.  Çok üzülünce kustuğumu, özür dilerim ama bu gerçek, kabul ediyorum. çok üzülebilirliğimi kabul ediyorum. birinin beni üzebileceğini kabul ediyorum. dövülmüş hayvan gibi güvensizim. sokağımdayım güvensizim. evimdeyim güvensizim. uykumda güvensizim. beni çok ürkütmüşsünüz kabul ediyorum. Herkesi haklı gördükten sonra, herkesin yerine cevap verdikten sonra, herkesin yerine özür diledikten sonra, yani çok ileri gittikten sonra kendimi gördüğüm ilk aynada yüzümün üstünden üçyüz yıl geçmişti. o yapmazdı bu yapmazdı kimse seni kendisi karşısında bu kadar savunmazdı diyorum, yapma diyorum kendime. ikna etmeye çalışıyorum. kötülük vardır güzelim, kötülük gerçek. Yatıyorum kendimden özür diliyorum. uyanıyorum yüzümü yıkarken kendimden özür diliyorum. her aynada her camda her yansımada kendimden özür diliyorum. yedi yaşımın kesilmiş saçlarını buldum. çocukluğumun örgülü saçından özür diliyorum. uykumda bile

Ürkütücü.

Bugün karşıma kendimi aldım. Gözlerimin evin içinde hangi noktalarda takılı kaldığına baktım. Daha çok tavana bakan bir ben görmek ürkütücüydü. Yatağıma uzanmış olmamın etkisi büyük, peki ama pencereden dışarısına ne oldu? Kitaplığımı seyrederdim eskiden. Şimdi okunmuşların önünde okunmayı bekleyenler yığılı, göremiyorum. Hayatım da aynı sonuçla ilerliyor; yaşanmışlıkların önünde hep yaşanmayı bekleyenler yığılı. Bazen ellerimle itesim geliyor bekleyenleri. Kendimde duraklayıp demir atasım geliyor. İtmiyorum, çekmiyorum, durmuyorum. 

Çıt

Aklım karışık. Kalbimde bir savaş, bir taraf kazansa bile iki tarafta üzülecek öyle bir çaresizlik. Oysa buralar benim. Mühimmatımda sağlamdı üstelik. O kapanların hepsini kendi ellerimle yerleştirdim. Her mayının yeri aklımda. Silahlar, bıçaklar, el bombaları. Kazanamayacağım savaşlara girmeyecektim öyle büyük sözler vermiştim kendime. Kendime bir kez daha yenilme hakkı tanımıyorum. Kan dökülmesin, kayıplar verilmesin, eksilmesin kalbimden bir kıymık. Bir masa koysunlar şu köşeye. El sıkışalım. Haydii.  Yarım değil bütün.  Artık yarım bile değilim. Kendimden fazlası or(n)da.  Bugün o mezarlığın önünden geçtim. Elinde kalbimle seni gömdüğüm o mezar. Neler geçti aklımdan, dilimin cesareti olsa aynada kendi yüzüme bakarken söylerdim. Çok tanıdık yüzün, bana çok yabancıydı o gece. Başka biriydi konuştuğum, başka bir sendi yüzüne bakıp dokunduğum. Benden olan o parçanı sen nereye gömdün? Yine de umutlandırdın. Karşımda duran o buzdan heykel beni gururlandırdı. İlk defa biri için çırpındığı

Sıkıntı kötü biri

İnsan gerçekten canı yandığında, acının merkezine odaklandığı için onun aslında beyninin bir oyunu olduğunu fark edemiyormuş, öyle duydum. Ben oyun diyorum çünkü her şey bir uyarıcının sinir sisteminize dokunmasıyla başlıyor aslına bakılırsa ve bütün vücudunuzu ele geçiriyor bir anda. Sizi, onu dayanılmaz kılmanız için ikna ediyor. Oldu ki çok sıkıldınız ve deney yapasınız geldi, (çılgınsınız çünkü) kulağınızdan bir çubuk sokup beyninizin insular lobundaki, acı merkezine dokundursanız kendinizi dayanılmaz bir acı içinde bulur ve o acıyı sonlandırmak için camdan atlayabilirsiniz mesela. Sadece dokunmuş yahu deyip işin içinden çıkamayız da sonra.  Ben aslında biraz da bunu içselleştirmiş olmalıyım çünkü sonsuz bir acının varlığına inanmayı bıraktım. Bunların hepsi beynimizin bizimle dalga geçişi gibi gelmeye başladı. Hem acıdan zevk alıp hem de aynı acıdan perişan olmak biraz şov çünkü. Hayatımın belli zamanlarında beynimin dokunulmaması gereken yerine dokunmuştum ben de herkes gibi. Son

Körlük

Bir sigara dumanı gibi dağılan hayatımın üzerinden yaklaşık bir buçuk yıl geçti.  Duygu karmaşıklıkları, sancılar, sanrılar, sızlanmalar, kabulleniş, haykırış ve en sonunda koskoca bir yok oluş hikayesi. Kafamın içinde çalan bir şarkıya, ve kalbimden geçen tek bir söze dayanarak bunca yolu, geri geri gidiyor olmam da, evrenin ironik bir şakası sanıyorum. Yine de sorun yok, sorun yok diyerek ilerlemenin garip bir yenilmezliği var üzerimde.  Birini çok sevmenin, aynı oranda çok sevilmenin kurban edasıyla, bütün yaşanmışlığı sorguladığım bir gecenin rüyasında ona dokunmanın ne kadar da büyüleyici bir şehvet olduğunu hatırlattığın için teşekkürler anılar. Bir daha yazamam dediğim yerde, parmaklarımın benden bağımsız hareket etmesi de varsın bu seferlik benim suçum olsun. Ha?  Etrafımda köpek sürüsü, gecenin bir yarısı ıssız da bir yerdeyim üstelik ama hiç biri, bir zamanlar sensizliği düşündüğümde ki kadar korkutmadı beni.  Ayaklarımı yere sürte sürte, olmayışına isyan ederek geçtiğim o so

Gün böyle ay-dı.

O kadar korkunçtu ki, kendi çığlığımın beni bu rüyadan uyandırmasını diledim. Uyandırdı da.  İnsan bilinçaltıyla verdiği bir savaşın ortasında kendini kimsesiz, yalnız ve dışlanmış buluyordu. Kafam ve içindekileriyle aramda sonsuz bir sınır. Düşündükçe girdaplaşan, gittikçe derinleşen, sonrasında içinden çıkılmayacak hale gelen bir labirent. Siz de görmediğiniz ve bilmediğiniz şeyleri kafanızda ya böyle oluyorsa diye canlandırıp kendi kendinizi tüketenlerden misiniz?  Bazı insanlar bazı insanların hayatında sadece koca bir boşluk olarak kalıyor zamanla. Yerine neyi veya kimi koyacağını bilmediğin için de sonsuz bir belirsizlikle günlerini çalıyor, uykularını çalıyor, görmeyi ümit ettiğin rüyaları dahi çalıyor.  Böylesine karmaşık, belirsiz ve tutunması zor olan bu yaşamda her anımı baltaladığın için teşekkür ederim. 

Yeşil ve dikenli.

Neydi o dizelerce adının geçtiği şiir. neydi bilmiyorum ellerimi uzatıp seni tuttuğumu sandığım taşların öyküsü. ama sen bana çok güzel yanıldın mührü. alnımda kalın çizgiler ve ellerimin hali. ellerim müsait bir yerde inebilir miyim ricası ve tanrı bunu bilirdi. nasıldı o sokağın adı yeşil ama dikenli. seni en güzel köşesinde oturtabilmek için içimde kentsel dönüşmüş sokağın adı. yeşil ve dikenli. ama nasıldı seni seviyorum dediğimde ben de demeyip ben seni seviyorum deyişin. yalan. çok güzel. iddialı. yanılgı. nedendi aynı parkta aynı bankın boşalmasını beklemem hazırolda. kalkın orada benim anılarım. lütfen kalkın orada benim çok güzel sesli bir hikayem. öldü ama hatırası. kimse duymuyor tanrı bunu bilirdi. sesim kısık ama gözlerim hiddetli. neden öyle bakıyorsun dedi biri, nasıl dedim, neden öyle cesur. içimdeki korkağın gözlerini diktin. korkamam yalnızım. korkamam artık kimsenin elini tutamam. takip edilsem ardıma bakamam. tereddüt edemem. benim çocuklarım var ağlayamam. anne yar

Tanıdık bile değil.

Geri geri düşmeden kaç adım sayabilirim acaba diye 5 ay boyunca önümü görmeden yaşamışım gibi hissediyorum. bazı şeylere katlanmanın bazı insanlarla ilişkisi olması sizce de acımasızlık değil mi? sanki eksilen yılları ve kaybolan insanları saymamak için tırnaklarımı tekrar yemeye başlasam bir etkisi olacakmış gibi, hiç bir şey kolaylaşmıyor. sanki ileriye doğru bakmanın artık bir anlamı kalmamış ve her şeye boşuna katlanmışsınız, her şeyi boşuna planlamışsınız gibi gelmesi sizce de ağır değil mi?  Bazı mutlu anıların bazı insanlarla ilişkisi olması o anıları hep mutlu hatırlamanıza yetiyor mu? üzerinde yürüdüğüm o metaforik ip bir yerlerde o kadar gerilip, o kadar sesli koptu ki ben sanki bütün anılara bakarken kulağımda onun ağır çekim çınlamasını duyuyorum. ilklerim ile ilkelerimin çarpıştığı, bir daha hiç bir şeyin eskisi gibi olamayacağı, bardağın dibinde bırakılan bir yudum suyun koca bir dünyayı yanmaktan kurtaracağına olan inancımın kaybolduğu bir hayata doğru, ama tersten, ama

İyi geceler dünya!

Yok zaman. kaybettiğim yol. yediğim ilk tokadın tadı senin adına benziyor. ben bunu ne zaman hatırlasam kapanmış bir dikişim patlıyor. ben nerede diğerini çok üzen birini görsem kaynamış bir kemiğim kırılıyor. üzgün köpekler rüyama giriyor bilirsin. çok üzülünce ağlardım şimdi markete gidip evde hiç kullanılmayacak onikili bardak altlığı falan alıyorum. kadın gibi kırılıyorum artık yani kocaman kadın gibi annem gibi kırılıyorum, sonra tam burada nişanımı göğsüme dişlerimle takıyorum. Keşke unutabilsem. keşke her şeyi unutabilsem. babamın ellibin tane hikayesi var. mutfak fayanslarındaki izlerin hikayesi. kurusun diye apartman boşluğunda ölüme terk edilmiş salkım çiçeğin bile hikayesi var. benim yok. Elimde market poşetiyle eve yürüyorum. içinde otuz iki tane mum ve bir bambu sepet var. artık kocaman kadın gibi yatmadan önce pantolon ütüleyerek iyi geceler diyorum dünyaya. Merhaba üzgün köpekler, iyi geceler dünya! 

Işıklı ayakkabı

Bana demiştin ki ne zaman büyüyeceksin. Bu cümle bana ilk kez kuruldu. Ve son kez.  Üstümde nazlanabilirim dedirtmen var. Dinlenebilirim, biraz uyuyabilirim dedirtmen var. Üstümde dinlenildiğimi hissettirmen var. Üstümde anlaşılabilirmişim vay canına şaşkınlığı var. Çok yorgunum azıcık duralım diyebilme lüksü var. Üstümde itler gibi emeğin var.  Birine yorulmadan bakmak gerçekmiş. Kuşkusuz, acabasız, tedirgin olmadan, fazlasını aramadan bakmak. Bazı günlerin rüzgarı daha güzelmiş, bazı sabahlar böyle ayağımızın altı deniz ve seninle ikimiz yüzme bilmiyoruz. Biz seninle ne yapacağız böyle. İkimiz. Çok güzel kelime değil mi baksana, ikimiz. Ben başımı omzuna koyduğumda ne yapacağız mesela, sen bana sarılıyorsun ben heyecandan titriyorum ve diyorum ki böyle çocuk bir günün içinden nasıl büyüyüp çıkacağım. Çıkamıyorum.  Seni tanıyana kadar güzel şeyler hep yaz akşamında balkon masasında olur sanıyordum. Sen kışın ortasında bana yaz gelse de seninle balkona masa atsak hayali kurdurdun bak b