Kayıtlar

Ekim, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir.

On beş yıl önce çirkin evin kapısında seni görüp yüzünü tanımadığım gün havaya doğrultup kalbime sıktığın ilk kurşundu. senin hakkında ilk kez böyle yazıyorum. senin hakkında nasıl yazılır hiç bilmiyorum. kurşunun içten sıcak dışarıdan tenimi buza çeviren sancısıyla yılları geçirmişim. bilmiyordum elini tuttuğum ilk erkeğin senin sevginin bendeki karşılığıyla örtüşeceğini. hiç inanmazdım sen beni ne kadar sevmişsen ve ben sende neyi sevmemişsem de üstelik, bambaşka yüzlerde yine sende ilallah ettiğim şeyleri arayacağımı. nasıl bilebilirdim ah ettiğim o aşkın beni senin adınla tekrar ve tekrar aynı duvarda, farklı mermiyle ama aynı gününde sabahın, tekrar vuracağını. on beş yıl önce, önce çatısına, sonra evin tam ortasına düşen ateşle, dut ağacının dallarına vurduğumuz sopayla, düşen yapraklarla baş etmeye çalışan kalbimle; on beş yıl sonra şimdi bugün, o zamandan çok da farklı olmayan, yine senin kurduğun, büyüttüğün ve sürmesine vesile olduğun bu hayatı, o kurşunu o gün gibi göğsümde
 Çok uzun süredir bir boşluktayım. Bir şeylerin, birilerinin boşluğu. Hiç bir şey yapamıyorum, hiç bir şeyden keyif alamıyorum. (Evet depresyon) Bazen acıdan, bazense sadece keyifden bütün gün yatabiliyorum. Eski hayatımla ilgili hatırladığım her detay bana sahte geliyor. Sanki yıllardır hiç bir şey yapmıyormuşum ve sanki yıllardır hiç bir işe yaramıyormuşum gibi. Dünyanın en boş insanı ben olamam değil mi?  Önce o, sonra annem, sonra kendim, sonra babam, sonra tekrar o, sonra tekrar kendim, sonra o sonra kendim, kendim, kendim.  Günün sonunda arayıp bulamadığım onca şeyle baş başa kalınca anlıyordum ki, ben hala bu hayatta ki amacımı çözebilmiş değildim.  Bunca yıldır hep bir şeylerden kaçıp, hep bir şeyleri aradım.  Babamı aradım. Yürüdüğüm her yolda, köşesini döndüğüm her sokakta. Artık babamla kavgam bitti. Artık kendimle kavgam başladı.  Sonra hiç aramadığım masalarda onu buldum. Tamam dediğim yerde yüzüme çarpan o masalardan yine bir arayışla kalktım.  Felaketler üst üste gelirke

“Çok şanslı kadınlar yarattı tanrı”

Fotoğrafına baktım. içimde yaşadığından artık emin olmadığım bir çiçeği inatla suladım. o umudu anlaman için o umutsuzluğu da içeri alman gerekir. şimdi bak, ben boynumu yere serdim. kır, ez, üstünden geç, üstesinden gel. orada çırpınan ince kelebeği öldür. mutluluk senin parmaklarından yürüyüp gelmeyecek. inandır. kanatlar yok. inandım, senin kanatların yok. ama öyle göreyim istedim. içi kanla da dolu olsa kalbin pamuktandır, ben öyle bileyim istedim, buluttur, kardır, yumuşaktır. kötülük uğramazdır. üzdüyse hatadır, kırdıysa ağzından kaçmıştır. yastığıma serdiğim yalanların izinden tanıdım. bu ayna benim ve ben kendimi gözlerim sana benzese derken yakaladım. güzellik keser, güzellik kanatır, güzellik dağıtır. parçalar güzellik. çok güzeldin suçun bu. üç parmağınla uçurumdan itebileceğini öğrendin. ama hala çok güzelsin ve suçun bu. güzelliğini kullandın, suç bu. o tetiğe çok yakıştı parmağın, suçtu bu. kabullenmelerin sırtını yokladım. çok yeşermek için, çok yaş vermem gerekti. kirpi
  Derin bir nefes aldım. gecenin sessizliğini parça parça bölecek o ilk ve son sesi duydum. bir şeyleri yıkmamak, yıkılanın üstünde daha fazla tepinmemek için içimde sakladım. gerçekliğinden sapmadan, edebiyat yapmadan, dramatize etmeden bir şeyleri anlatmanın bu kadar zor olmasına artık tahammül edemiyorum. boşluğun ortasında konuşurken, birilerinin üstünde cümlelerimden oluşan öfkeyi görmek eskisi gibi buruk bir şaşkınlık yaratmıyor. bunca saçmalığı kaybettiğimi düşündüğüm için kabullenmedim. topraklarıma barış getirmek için mi savaşıyordum yoksa egomu mu tatmin etmek mi istiyordum bilmiyorum ama dünya benim etrafımda dönsün istiyordum. tüm iyi niyetimi koyarsam bu isteğimin aşırılığından sıyrılırım sandım. kilitli kapıların ardında bile çok başarılı, çok kusursuz, çok düzenli olmalıydım. bir önemi olmadığını farkedeli çok oldu ama hâlâ gözümü açtıktan kısa bir süre sonra az sonra tekrar yatacağım yatağını toplamaktan vazgeçemedim. gördükçe vicdanımı kemirsin diye masadan kitapları k

“Sevgi de yetmiyormuş çok eskiden rastlaşacaktık.”

Bir yumruk iki yumruk üç yumruk. peş peşe böyle ölene kadar. ölmemişsin ama yemin ederim ölene kadar. insan yeri geliyor tek gözünden aynı anda üç yaş düşürüyor. gök gürlüyor, bu kez korkmuyor. "korkacak hiçbir şey kalmadı kızım, hepsi gerçek oldu." sokakta ağlayıp eve girmeden gözlerini siliyor. kalbinde bin kıymık, bini de birbirinden güzel.  Sevgisi bunu aşamamış. dağları ovaları mesafeleri tüm insanları verilmeyen imkanları kilitli kapıları yüksek duvarları aşan sevgisi bunu aşamamış. gözlerim bunu unutmuyor böyle her baktığı yerde her tabelada her kağıdın üstünde sevgim bunu aşamadı yazıyor. güzel kıymıklar daha derine, daha derine, en derine.  Gide gide bir söğüde dayandım çalıyor. onyedi yaşındaki o beş çocuktan biri eh be ablacım ağzın yamuldu üzülmekten diyor. bak benim omuzlarım, kollarım, ucunda ellerim, parmaklarım, tırnaklarım ağrıyor bunu hangi doktora anlatabilirim? o kadar şeyi atlattık bir gecede yüzümün şekli üzülmekten değişiyor. buradan atlamaya çalışmayal