Kayıtlar

Ağustos, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Altı sene önce çöpün içinde yalnızca çayın üstünde duran mandalina kabuklarının bile bir yaşam belirtisi gösterdiğine inanıyordum. hiçbir şey yolunda gitmiyordu ama sadece nefes almıyordum bir şekilde yaşıyordum. bir yere varmanın önemi olmadan yürüdüğüm o uzun yolları ezberleme zahmetine bile girmemiştim. nasılsa eninde sonunda evimin kapısından içeri giriyordum. iyi bir insan olmak için dişlerimi çok sıktım. başarıyorum sanıyordum sadece tükürecek uygun zamanı bekliyormuşum. bir sonraki adımı planlayarak, düzenleyerek yaşamak en doğrusu gibi gelmişti. plan ve düzen beraberinde kocaman bir kaosu önüme bıraktı. konuşmayınca kimse kırılmaz diye düşünürken herkesi susarak kırdım. ucuz edebiyatlarımın, histerik arzularımın, birbiri arasında uçurum yaratan duygularımın beni yavaş yavaş tükettiğini hissettiğim ilk o an birden bitirmenin daha kolay olacağı yanılgısına kapıldım. kaderi ben kontrol edemezmişim. kendimi karşıma oturttum. kızdım, kırıldım, dalga geçtim, sevdim. kendimi ve herkes
  Neden olmasın, neden olmasın. çünkü kalbin yumruk kadar. oraya herkesi alamazsın. Yürümenin yolu başka, kaçmanın yolu başka. durup seyretmekle başın yerde geçmek başka. koşarak çıktığın merdivenleri hatırla. sırtında çantanı hatırla. içinde dünyanı, içimde dünyayı, bizi bütün yapan bir şey hatırla. asla aynı bütünün iki yarısı olmayan bizi hatırla. farklı dallarda büyümüştük hatırla. ben uysal çocuktum sen çok yaramazdın, hatırla. yaz gelince kızarırdı yanakların. gözlerini kıstığın kaşlarını havaya kaldırdığın, güneşi çok sevmiş gibi yaptığın, beni çok sevmiş gibi baktığın, her şeyi biliyormuş gibi, çok iyi anlamış gibi, tereddütsüz baktığın bir fotoğrafın var. senelerce bakmasak da o fotoğraf hala var. ben yüzünü senden iyi tanıyorum. o fotoğraf her şeyi senden iyi biliyor. tüm cümlelerimi sana versem sessiz soluksuz yine anlatıyorum. çatıdan bir güvercin düştü az önce. ben bu karanlıkta çırpılan kanatların sesini de biliyorum. çarpmayı biliyorum. çıkmayı biliyorum. parkın kenarınd
Her şeyi unutuyorum. zamanında kalbim karınca yuvasıymış. kıpır kıpırmış. baharda dalları uzarmış. şimdi nerede denk gelsem başka birinin hikayesini okur gibi bakıyorum yüzüme. yaşamış olmak çok tuhaf. yaşamışsın bitmiş ama bitmiyor, çok tuhaf. evden geldiğin hiçbir yol tekrar aynı eve çıkmıyor. birine beni sevsene denmiyor artık. denmez çünkü. biri gelir seni sever. sonra karıncalar gelir sonra bahar. ama sen öyle bir şeyin üstüne giderken hiçbir şey sana gelmiş sayılmıyor. sen gidiyorsun bak o sana gelmiyor. karınca toplamakla karınca yuvası olunmuyor. ben sana ikna oluyorum. her şey düzelebilirmiş gibi. hiçbir şey düzelmeyecek. çok tuhaf.
 Hep kalkarım. bunu bildiğim için sık sık düşüyorum.  Ağaç baltayı göğsüne yediğinde,  Bilmiyorsun. bilmediğin için senden nefret ediyorum. ben orada dev gibi gücümle ama dal gibi dokunsan kırılacak güvensiz eklemlerle. ben orada hayatın bir yerine hayatın hiç haberi olmadan. ben orada bitişik, ben orada bütün, orada bağlı ama alabildiğine bağımsız, ben kuruduğunda sertleşecek bir kabukla, ama şimdi yaş ve ateşte yanmaz dörtte üçümün ağrısıyla. ben orada pisliğin içinde ağrının sızının içinde kollarım ellerimi inkar ederken iyiliğimi kendime inandırma peşinde. ben orada her şekilde ama sen, yani bilmiyorum sen nerede. bu yüzden senden nefret ediyorum.  Baltayı tam göğsüne yediğinde ağaç, acısına değil baltanın kendinden büyümüşlüğüne. Bilmiyorsun. bu öfke bu tutku bu istek bu acı değil. seni arayan yüzümün aynada hep kendini bulduğunu bilmek gibi değil. sık sık düşmek gibi değil. anlatıyorum ama anlama diye hep üstünü örtüp getirdiğim kelimeler değil. senden değil sebepsizliğinden uzak