Parçalı bulutlu on bir derece.
Parçalı bulutlu on bir derece. yağmurla karışık güneşli havanın saat on ikisinde kendimi bulmak için yürüdüğüm yolların sonunda varlığına ve yokluğuna denk gelmenin garip bir sessizliği var üzerimde. konuşsam ne diyeceğim, dahası kime ne diyeceğim. yine de sessizliğimin üzerimdeki baskısı korkutuyor beni. yol boyu yürüyorum. dükkanlar geçiyorum, kimileriyle selamlaşıyor, kimilerinin önünden öylece geçiyorum. sakinliğimin beni korkutan bir tarafı da var sanki herhangi birinin omuzunda ağlasam her şey geçicekmiş gibi hissettiren o çaresizlik halinden kendimi bir türlü sıyıramıyorum.
kendimi anlaşılabilir hissettiğim o gecenin sabahında yüzüme bakıp bana her şeyden habersiz ve her şeyi bilen halinle günaydın demişliğinin üzerimde yarattığı korkunç endişeyle senin deyiminle kendimi içkiye vermişliğimin onuncu dakikasında senin gözünden bana kendimi sorgulatan hayata nedense çok öfkeliydim.
bir yerlerde duruyor, bir yerlerden geçiyor, birilerine gidiyor, birilerinden dönemiyor, bazen öylece kalakalıyor, bazense yol boyu kaçıyordum.
dizlerimin üstünde yere kapaklanmamak için eve kaç adım kaldığını zihnim hesaplıyordu. zihnim aynı anda neden bu kadar üzüldüğümüde düşünüyordu. o an kollarımın ve bacaklarımın işlevsizliğini hatırladım. sanki zihnim hepsinin yerine çalışıyordu. sonuçta bir kerelikti. sonuçta bir dahası o istediği için olmuştu. sonuçta her şey o istediği kadar ve istediği için olmuştu. kimsenin yerini işgal etmedim. bunları düşünüyordum yol boyu yürürken. buraya bunları düşünmeye gelmemiştim. buraya anılar biriktirmeye, birazda olsun nefes almaya gelmiştim ama hissettiklerim buzdolabı etkisi yaratıyordu vücudumda. konuşmak istiyordum. susmak istiyordum. yazıyordum. siliyordum. aklımdan geçiriyordum. konuşma provaları yapıyordum. kendimi anlatmak istiyordum. beni anlamasını istiyordum. kendimi anlatmaya ihtiyaç duyuyordum peki ama neden? neydi beni ona bir gecede bu kadar bağlayan. neden kendimi bu kadar iyi hissederken aynı zamanda bu kadar kötü hissediyordum. bir şey yapmak istiyordum. bi tepki koymak. hayır koymamak. paragraflarca cümleler yazmak. hayır susmak. ne kadar üzgün olduğumu söylemek. hayır takılmamış gibi yapmak. alaşağı olmuştum biliyordum peki ama neden?
günlük düzende yapmam gereken her şeyi yapıyordum ama kafamın içi sadece onunla doluydu. zorunluluktan yaptığım belliydi. bana kalsa yatağıma uzanır bu zihin fırtınam geçene kadar kafamı yastıktan kaldırmazdım ama mevcut düzende pek mümkün değildi.
çok mutluyum. ama çok üzgünüm. bu daha ne kadar böyle sürebilir ki?
Yorumlar
Yorum Gönder