Cambazla ben

O depremi yalnızca ben hissetmesem kaçımız yıkılırdık bilmiyorum. Düşündükçe omzumun gücünden nefret ediyorum. Ağlamak için dışarı çıkıyorum. Annem arayınca telefonu gülerek açıyorum. Ağrımaz sandığım kaç kemiğim kaldıysa hepsinin ağrısını biliyorum. Hangimiz yıkılmadık ki. Ben de öyle yürürken yıkılıyorum işte, çalışırken, akşam trafiğinde birden bire kırmızıda beklerken yıkılıyorum. Ama benim hep tüm bunlar geçtiğinde diye başlayan bir cümlem vardır biliyorsun. Tüm bunlar geçtiğinde aramızdaki sınıra çiçek ekmeyi bırakacağım. Biraz da böyle yıkılırım diyorum düşüne düşüne. Akşama ekmek var mı, yemek yediniz mi, ödemeler yapıldı mı, ödevler tamamlandı mı, işe gidildi mi, her şey yolunda mı. Her şey yolunda mı? Yanaklarımı ısırmaktan dudaklarımı kemirmekten en az bir beyaz ışığa kilitlenip yüksek tavanları seyretmekten akmasın diye yüzünü dik tutmaktan geriye kalan her şey, gerçekten ya, gerçekten her şey yolunda mı?


Cambazla ben, bomboş bir çocuk parkında oturuyoruz. Ben içime kıvrılmışım, o dışına uzamış, ikimiz de, bize rağmen yükselen, sıkışan ve kararan şehrin kasvetiyle donanmışız. Onun kaybettiği bir gelecek var. Benim kaybettiğim bir geçmiş. Onun hayalleri mümkün, benim kabuğum kırık, o yüksekleri görüyor, ben çukurları, o olacaklardan bahsediyor, ben olmuşlardan. Kaybetmekle kaybolmak bir midir, ben kaybettim o kayboldu. 


Bilmiyordum nasıl sulanır orkideler, nasıl konuşulur güllerle, şu inatçı kardelenler nasıl uyuyacak bunca sıcakta ve bilmiyordum beyaz zambaklar nasıl kokar, papatyaları tanıyordum sadece gülümsemeleri yüzünde. 


Bir varmışım bir yokmuşum. Sen de beni özlemişsindir diye düşünüyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

S ♾️

2023

Yetmiş sekiz gün ♾️