Sağı solu belli olmasa da kimlerin girip çıktığı bariz belli bir kapının önünde dikiliyoruz. Teşekkür etmem gerek beni yalnız bırakmadığı için ama kimseye minnet duyacak havamda değilim. Hem ben istemedim buraya gelmesini. Bir bakıma sürüklendi benim peşimden. Tek fark o isteyerek burada. Ben mecbur kalarak.
Biri size karşı iyi niyetle yaklaştığında sizin de aynı güzellikle, o niyeti bünyenize kabul etmeniz gerekir. Bakın siz de ona aynı şekilde davranmak zorundasınız demiyorum. O keyfinizin bileceği iş. Ya da nasıl bir insan olduğunuza bağlı.Sadece ortada bir güzellik varsa, altında seksen farklı şey arayıp sırf yanınızda olduğu için birini suçlamak biraz paranoyakça. Gelmiş işte. Konuşmuyor bile rahatsız etmemek için. Hatta bakmıyor bile üzgün olduğunuzu saklamaya çalışan gözlerinize. Bir şey bekler gibi de durmuyor hani.
Eminim içinden bana olan kırgınlıklarını geçiriyor şu an. Her şeye rağmen buraya neden geldiğini sorguluyor. Belki yalnızlığıma üzüldüğü için buradadır. Muhtaç falan mı sanıyor beni. Bunun için ondan nefret edebilirim. Bana üzülme hakkını kimseye vermiyorum. Bana sadece ben üzülebilirim. Tam da koca bir nefes çekip ‘duydun mu beni, yüzüme bak, bana üzülemezsin’ diye bağıracakken bakışlarım yere dönüyor ve içimde salınan nefesi püskürtüyorum. *Yine yaptım.* Düşüncelerim kötü huylu kanser hücreleri gibi. Boş buldukları her an saldırmaya meyilliler işte. Engel olamıyorum.
*Aslında ortada olmayan duygular, düşünceler, kelimeler için insanları cezalandırmayı bırakabilir miyim? Böyle giderse, kendi içime hapsolup gökyüzünü bile göremeyeceğim.*
Yan yana o kadar saçma duruyoruz ki, bu rahatsız edici durumu arka arkaya yaktığı sigaralarla geçiştirmeye çalışıyor. Herhangi bir cümle çıksın istiyorum ağzımdan. Teşekkür edemiyorum, git diyemiyorum, korktuğumu söylemem zaten imkansız. Gel şöyle oturalım falan desem bile rahatlayacak ortam. Yapamadığım için de öylece dikiliyoruz. Fazla ıkınıp sıkılmış olacağım ki tek bir nefeste bozuyor sessizliği.
-İçer misin? -İstemiyorum. -Peki.
Uzattığı paketi kapatıp dönüyor daldığı uzaklarla bakışmaya. Bu nasıl bir çile. Biri tarafından çağrılmayı hayatım boyunca bu kadar şiddetli istememiştim. Nerede şu haber vereceğim diyerek içeri giren kadın.
Kımıldamadan, göz teması kurmadan, sert bir ses tonuyla tekrar başlıyor konuşmaya. Sessizliğine alıştığım için hazırlıksız yakalanıyorum.
-Kalbini kırmak istemiyorum ama dürüst olacağım. Burası benim son durağım. Son kez elini tutmak, korkularını göğüslerken yanında olmak için buradayım. Senin de insan olduğunu hatırlatmak için. Bana ne elini uzatacaksın ne de korktuğunu söyleyeceksin biliyorum. Senin için buradayım çünkü kendine rahatça acımanı istemiyorum. Zorlan biraz. Sinirlen, her şeyi ve herkesi bırakacak korkaklıkta olmana rağmen burada olduğum ve seni bırakmadığım için. Yapamadıklarını yapacak kadar sevdiğim için kız bana. Yıkılma karşımda. Çok ihtiyacın varmış gibi güçlü olduğunu kanıtlamaya çalış. Ben buraya gururunu kurtarmaya geldim senin. Karşında ezilen ben olayım, seni ne kadar sevdiğimi gör ama içindeki sevgiyi asla gösterme diye. Kendi nefretinde boğulma diye. Son kez seninle sigara içebileyim diye geldim. Ama senin uzattığım sigarayı almaya bile cesaretin yok. Bunun bir tekrarı olmayacak. Artık o çok sevdiğin kimsesizliğine kolumu bacağımı sokmaya çalışmayacağım. Mutsuz olacak ve özleyeceksin. Çünkü sen hep özlersin. Bir tek, gitmenin ağırlığını sana bırakmayacağım bu sefer. Gidip de pişman olmayacaksın. Sen duracaksın, ben gideceğim. Ben bu durakta ineceğim. En azından kalmayı denedim diyeceğim arkandan. Sakın yanlış anlama. Şu an yüzüne bakarsam ağlayacağım için gözümü sabitlediğim yerden ayırmamaya çalışıyorum. Çünkü sen ağlayan insanları sevmezsin. Sen ağlamazsın. Sen…
Derken beklenen kadın geliyor ve üzerime fışkıran yanar dağ lavlarına bir bardak su döküyor.
-Seni çağırıyorlar.
Tabi ki yanmaya devam ediyorum. Kadının ağzından çıkan ‘sen’ ile onun ağzındaki ‘sen’ birleşiyor. Yutkunamıyorum. Tam yanımda buzdan bir heykel gibi duran profile kitlenmişim. Gözümü hiç kırpmadığımdan mı yoksa boğazımdaki acıdan mı yanağıma bir damla düşüyor. Aceleyle elimin tersini kullanarak siliyorum ve başımı kadına çevirip ‘geliyorum’ dercesine sallıyorum. Kadın geldiği gibi giriyor içeri. Bacaklarımda bir titremeyle kalakalıyorum. Söylemek istediğim çok şey var ama bunların hiç birini söylemeye cesaretim yok. Beni bu kadar iyi tanımış olmasına sinirleniyorum durduk yere. Sonra susmaktan korkuyorum. Devam ederse ağlamaya başlayacağım diye korkuyorum. Saçma sapan bir şey çıkıyor ağzımdan.
-Giriyorum içeri.
-Çıktığında burada olmayacağım.
-Hemen mi gidiyorsun?
yüzünü bana çevirip, gözlerimin içine bakıyor.
-Ben seni yıllardır bekliyorum.
Kapıyı itip içeri giriyorum. Kadına tam olarak hangi oda olduğunu sormaya yelteniyorum. Kadın yüzüme bakıp üzülüyor. Suratını dağıtmak istiyorum.
-Korkmayın, ağlanacak bir şey yok. Canınız yanmayacak.
Yorumlar
Yorum Gönder