Ben yokken seni çok üzdüler mi diye soruyor, sen yokken hiç kimse yoktu diyemiyorum, sen yokken elimi rehberin üzerinde o kadar çok kaydırdım ki, daha aşağıya, sonra biraz daha, sonra sonsuz, yemin ederim hiç kimse yoktu, ne cevaplı ne cevapsız çağrı, ne mesaj, ne fotoğraf, ne hayat belirtisi, ne yol, ne iz, ben öylece duvar yumrukluyordum çünkü çıkmam lazımdı, onlar kendimi isteyerek kapattım sanıyordu, duvarlarla hesap görüyorum, ki duvarlarla hesap görülmez bunu sen bilirsin, görürsen izini ellerinde taşırsın, bunu da ben biliyorum, ben sen yokken bunları öğreniyorum, ama neden öğreniyorum, sen yokken, tam olarak neredeyken bilmiyorum, hiç unutmayacağım şeyler öğreniyorum ben. üzülmüş müyüm, hadi ellerime bak. kararını bekliyorum.
Benim için söylenen şarkılara, tutulan şarkılara, açılan şarkılara böylelikle hep ağlayarak cevap verir olmuşum. çünkü sen çok ağladın mı diyene kadar, ağlamak mı bu diye kendimi paramparça edip acımı köşede, tenhada, parkta, bankta, iki araba arasında yaşamaya çalışmışım. öyle birikmiş ki sen dökmezsen ben sızarım demiş sanki. sanki çok güçlüymüş ama gücü hep sakinliğinden. ve ben hiç sakin kalamamışım. hep susayım derken ellerim titremiş, gece annem başıma gelmiş, uyan demiş, dişlerin ağzına dökülecek, sıkma artık demiş, uyku arasında özür dilemişim, düşünsene annemden özür dilemişim, dişlerimden, çene kemiklerimden, beynimden değil, annemden. senin ben yokkenlerin beni böyle evirmiş, bir kez daha çevirse sanki şeklimi bulacakmışım ama hep baş aşağı, hep baş aşağı, hep ortada, hep ters yönde, yolunda gidemeyen her şeyde, bir bozuk arabanın koltuğunda, imar geçmemiş bomboş bir arazinin göze batan sarılığında kalmışım, çünkü herkes griye dönmüş ben inatla sarı, sarı, sarı, neden biliyor musun, bir gün başını sessizce omzuma koyuşuna öyle büyük sözler vermişim ki, bu yüzden, tam bu yüzden. anladın mı. cevabını bekliyorum.
Hiçbir anlamı yok da diyemiyorum, nasıl diyeyim, beni de anla diyorum, demiyorum, bir dil boyu haykırıyorum, beni de anladın mı, yolları, kuşları, senenin ilk karını, asfaltta çizgileri, trafik levhalarındaki ehli hayvanları, camdan fırlattığın izmaritleri anladığın gibi beni de anla. sana yalvarmak istemiyorum iki gram gücüm kalmış bunun için de beni bağışlama. yaşamam gerekiyordu. kimse aramadan yaşamam, kimseyi aramadan yaşamam, duvara sırtımı yaslayıp ellerimi başımın üzerinde birleştirmem, bunun için birkaç film izlemem, siyah çiçekli bir kanepe üzerinde bir şarkıya yaklaşık onbeş damla düşürmem, kendimi yatağa düşürmem, yola düşürmem, eşiğe takıp düşürmem gerekti. bağışlama beni. hiç üzmediler, hiç ağlamadım, sen yokken diye bile zamanı ayırmadım, bağışlama beni. yaşadım yaşadım yaşadım. şu elim bir gün kalbimden düşecek dedim o güne kadar yaşadım. bağışlama, kaideyi bozmadım, kurallara uymadım, birilerini ağlattım, çocuklara mısır patlattım, bu gece seninle uyuyalım mı dediler kabul ettim, sen benim ikinci annemsin dediler yutkundum, yutkundum biliyor musun, bunları da hak etmemiştim, sorsan ne öfkeli ne kibirliydim ama çocuklar sevdim, çocuklarca sevildim, sarı saçlar okşadım, süt dişleri döktüm. bağışlama beni. seni biraz unuttum, bu boşluğa sığmadın diye parçalara ayırdım, bazen fırlattım, bazen her şey, bazen hiç, bazen af, bazen günah. bağışlanmak yok. kimsece yok, kimsede yok, kimse de yok. ağladın mı. yola çık, bekliyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder