Öyle bir kabus görmüştüm ki beni bir daha uyumaktan korkacak hale getirmiş ve karanlıkta gözümü bile kırpmadan yatmama sebep olmuştu. Sakinleşmem tahmini 20-30 dakika sürdü. Ardından beni rahatlatacak şeyin ne olduğunu aslında bildiğimi hatırladım. Yastığın altından kulaklığımı çıkartıp telefonuma taktım ve kendi masalımı dinlemeye başladım. Bana, beni okuyan sesin tokluğuyla ağlıyor, ağladıkça rahatlıyordum. Bu sese hayatımın sonuna kadar minnettar kalacağımı da biliyordum.
Nelere katlandığımı, nelerden vazgeçtiğimi, nelere göğüs gerdiğimi, neleri kaybettiğimi ve bunların ne için olduğunu tekrar tekrar hatırladım. Göze aldığım her şeyin ağırlığını omuzlamış, dimdik kalmaya çalışıyordum. Küçüktüm, boyumdan büyük hayallerin kurbanı olmuştum. Elimdeyse ondan başka bir şey kalmamıştı. Hayatımda ondan başka bir şey kalmamıştı.
Yataktan kalkıp terliklerimi giydim. Ev soğuktu çünkü kendimi ısıtacak kadar bile önemsemiyordum. Salondaki koltuğa geçip aslında kendimi nasıl bir yalnızlığa sürüklediğimi düşündüm. Kimseyi hayatıma sokmadığım gibi hayatımda olanları da bir gün gideceğim tedirginliğiyle boğuyordum. Yeni insanlar tanımak ya da kendimi onlara tanıtmak için fazla yorgundum. Eskilere ise vakit ayırmak, zaman geçirmek için fazla meşgul.
Sanki kendimi korkunç bir boşlukla sınamış ve bana yapılan her şeyin acısını kendimden çıkartmıştım.
Gördüğüm kabustaysa yine sen vardın. Seni yüzlerce farklı şekilde öldürmeme rağmen, sen yine dirilip bana saplantılarımı hatırlatıyordun. Yıllardır bir kere bile görmemiş, konuşmamış olmama rağmen, yüzünü unutamıyor, kafamda seninle konuşuyordum. Seni sevmiyor olmama rağmen, özlüyordum.
Elime sol tarafımda duran kumandayı alıp televizyonu açtım. Düşünmenin iyi gelen bir tarafı yoktu. Ben yine aslında izlemediğim bir kanalı açacak ve uykumun tekrar gelmesini bekleyecektim. Beynimi uyuşturacak ve dikkatimi dağıtacaktım. Kendimi oyalayacaktım. Kaçacaktım.
Böylece hayatımın bir dönemini yavaş yavaş da olsa, beklemem de gerekse kapatacak ve unutacaktım.
İçindekilerle birlikte.
Nelere katlandığımı, nelerden vazgeçtiğimi, nelere göğüs gerdiğimi, neleri kaybettiğimi ve bunların ne için olduğunu tekrar tekrar hatırladım. Göze aldığım her şeyin ağırlığını omuzlamış, dimdik kalmaya çalışıyordum. Küçüktüm, boyumdan büyük hayallerin kurbanı olmuştum. Elimdeyse ondan başka bir şey kalmamıştı. Hayatımda ondan başka bir şey kalmamıştı.
Yataktan kalkıp terliklerimi giydim. Ev soğuktu çünkü kendimi ısıtacak kadar bile önemsemiyordum. Salondaki koltuğa geçip aslında kendimi nasıl bir yalnızlığa sürüklediğimi düşündüm. Kimseyi hayatıma sokmadığım gibi hayatımda olanları da bir gün gideceğim tedirginliğiyle boğuyordum. Yeni insanlar tanımak ya da kendimi onlara tanıtmak için fazla yorgundum. Eskilere ise vakit ayırmak, zaman geçirmek için fazla meşgul.
Sanki kendimi korkunç bir boşlukla sınamış ve bana yapılan her şeyin acısını kendimden çıkartmıştım.
Gördüğüm kabustaysa yine sen vardın. Seni yüzlerce farklı şekilde öldürmeme rağmen, sen yine dirilip bana saplantılarımı hatırlatıyordun. Yıllardır bir kere bile görmemiş, konuşmamış olmama rağmen, yüzünü unutamıyor, kafamda seninle konuşuyordum. Seni sevmiyor olmama rağmen, özlüyordum.
Elime sol tarafımda duran kumandayı alıp televizyonu açtım. Düşünmenin iyi gelen bir tarafı yoktu. Ben yine aslında izlemediğim bir kanalı açacak ve uykumun tekrar gelmesini bekleyecektim. Beynimi uyuşturacak ve dikkatimi dağıtacaktım. Kendimi oyalayacaktım. Kaçacaktım.
Böylece hayatımın bir dönemini yavaş yavaş da olsa, beklemem de gerekse kapatacak ve unutacaktım.
İçindekilerle birlikte.
Yorumlar
Yorum Gönder