Kayıtlar

2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

11.06

Tüm yolların çift yön olması senin hep sağda olduğun gerçeğini değiştirmedi. bir ayna önünde oturup kendime durak, yol, varış olmadığımı defalarca anlatmam gelmemeni kabul ettirmedi. yanıldım demek inandım demekten kaç gömlek daha büyüktü ki. taşıyamadım. yemin ederim ben bunu taşıyamadım olur olmaz yerde düşmeye başladım. imkansız ama ben duyduğum her şeye susmaya başladım. imkansız ama gördüğüm her şeye başımı çevirmeye. seni yaramaz bir çocuk gibi hataların için kendimden af dilerken bile seviyorum diyememek kaç geceyi yüzümü inkar edecek kadar kötü bir rüyayla bitirdi. sana güvenmiştim. kuyulardan korkmuştum. ellerinden hiç çekinmemiştim. beni buraya itme demedim belki ama bir kez öyle bakmıştım. tabii görseydin. elbet görecektin. neden görmedin. bana bunu yapmana izin verdim. seni affedebilirim ama kendi ismimi çoktan sildim. al bu senin hikayen dedim. bu kez ben yokum, bu kez ölüm gibi de değil, ayağın o sokağa hiç değmemiş gibi, hep bildiğin, inkar ettiğin hislerin, sesini kesme

&E.

O ev aklımdan çıkmıyor. Başka bir ev ihtimali aklımdan çıkmıyor. Çok mutlu olabilirmişiz neden olmuyoruz. Benim de öyle güldüğüm bir fotoğrafım olabilirmiş. İnsan sevilince yüzü güzelleşiyor inanır mısın? Benim yüzüm öyle pırıl pırıl olabilirmiş. Oturup buna ağlamak istiyorum anlıyor musun? Benim de yüzüm öyle güzel olabilirmiş, sesim çocuk gibi, sabahlarım hep mutlu. Hiç yorulmadan eve varabilirmişim. Bana bunları neden gösterdin. Açabilirdin, neden açmadın? Yapabilirdin, neden denemedin? Neden denemedin, neden neden neden? Bak dedin orda insanlar varmış. Yürüyorlar, gidiyorlar korkusuzca açılıyorlar. İstediklerini alan insanlar varmış öyle söyledin. Ayağımdaki zincire baka baka söyledin bunu. Omzumdaki dağa baka baka söyledin. Kırıldığım kemiklere vura vura. Neden?  Artık burada olmadığın için nefret edeceğin her şeyi yapıyorum. İnsan yardım çığlığını seçebilecek olsa bu cümleyi böyle kurmazdım biliyorsun. Beni görsen sen bu ayaklarla dağ aştın derdin. Ne zaman düz yolda yürüyemesem

S' en.

Bugün sana çok ihtiyacım vardı. belki de aylardır ilk defa yokluğunu böyle derin hissettim. kabullendim mi? hiç sanmıyorum. ben de açtığın yarayı kapatabilecek gücüm olsaydı keşke. aradan aylar geçti bak, böyle giderse yıllarda geçecek.. belki mevsimler.. kim bilir belki de geçiyor gibi gelecek ama her şey aynı döngüde devam ederken bize sanki dünyamız alt üst olmuş gibi de gelicek. dünyamız alt üst oldu sahiden de. sen öylesine zamansız gittiğinden beri.. bir kaç doğum günü daha kutlayabilirdik belki. belki bir bayram daha görürdük. belli mi olur? belki şahit olurduk bir doğuma ama asla ölüme değil. bir uzun masa daha kurardık, sabahı öğlene bağlayan kahvaltılar, sonra bir fotoğraf karesinde asla aynı anda gülmeyi başaramayan insanlar olurduk.  o hastane odasında sana akşam yediğim yemeği anlatırken, canın çekmişti hani. çıkınca sana yapma sözü vermiştim. öğrendim hayattan, artık hiç bişeyi ertelememeyi. imkanım olsaydı keşke, sana o yemeği getirebilseydim.  bizi hep izlediğin yalanın

Rüzgar

Aynı gökyüzüne bakmak, aynı şehirde olmaktı hani, şimdi biz seninle nasıl olurda ayrı hayatlarda bambaşka şehirlerdeyken bile aynı gökyüzünde birbirimizi buluyoruz?   Buluyor muyuz yoksa bu büyük bir yanılgımı bilmiyorum.   Artık sokağından bile geçemediğim evde bir fotoğrafa denk geldim. Anılar bir lütuf mu yoksa bir lanet mi artık bilmiyorum.  İçimde alaşağı olmuşluğun hüznü, bir uçağa yetişme telaşındayım. bir yerden mi kaçıyorum kendimemi gidiyorum bilmiyorum. bir toprakla vedalaşmış olmanın, vedalaşamanın üzüntüsü kim bilir belki de bu konuşmanın en sessiz halidir.  cambazla ben bomboş bir çocuk parkında oturuyoduk ya hani, bugün o park gözlerimin önünde yandı. insanın içindeki yangını izlemenin garip bir huzuru oluyomuş. su döksem geçerdi belki, ya da biraz hareketlensem belki o yangından kendimi de kurtarabilirdim ama ben öylece izledim. sanki zaten bunu bekliyodum. insan bazen bir yangında kendiyle birlikte duygularını da yakmak istiyormuş.  bomboş bir yolda, sağımda deniz

Aç parantezi

Çok düşündüm. çok dinledim. çok denedim yemin ederim o kirpiğin hikayesini anlatmayı. hatırlamanı diledim. ben çocukken çok korktuğum ama merak ettiğim bir şey yaparken mutlaka ağlardım. atlara dokunurken ağlamıştım. anneme yalan söylerken ağlamıştım. o aptal kocaman salıncağa binince heyecandan titreyerek ağlamıştım. ilk kez köpek sevdiğimde ağlamıştım. seni buldum sonra iğde kokulu ama karanlık bir yol. yürürken ağlamıştım. dururken ağladım. uykumda mezarını gördüm sabah altıda elimde diş fırçasıyla ağladım. seni kalbimden alıp omzuma teyelledim. beni çok yoruyorsun artık dedim. bak böyle yapmayalım dedim. bir gün diye başlayan cümleler kurmayalım dedim. neler dedim ne kısa ne uzun ne gereksiz nağmeli cümleler. buralı olmayan birinin burada olmasını hala çok yadırgayan cümleler. sen benim sola eğik omzum oldun. çok güzeldin ama hemen küçülen ayakkabılarım. annem saçlarımı kestiğinde gözümden yuvarlanan yaşım. geceyarısı ecza dolabına uzanan elim. çok teşekkür ederim sen benim böyle ç

Hasbihal ♾️

Kocaman bir boşluğun içinde yolumu bulmaya çalışırken kaybettiğim her şey üstüme devriliyor bir duvar gibi. Kimin omuzunda soluklanmaya kalsam dikenli teller batırıyolar artık sadece kan pompalamaya yarayan kalbime. Benimde dikenlerim varmış öyle diyorlar.  Savrulup duruyorum aylardır ama herkesin görebildiği tek yalan başıma buyrukluğum. Savurgan biri olmasam bu kadar kalabalık olur muydum ki?  Sen gittiğin yerde mutlu, ben bıraktığın yerde mutsuz. Yolu olsa yürürdüm belki. Ne kadar sürer düşünmeden. Zaten bunca zamansızlığın ortasında kime yetişme telaşım olabilirki başka?  Kendimi dinlemek istemiyorum. Kendimi duymak dahi istemiyorum.  Oturduğun koltuk boş, o evin kapısı hiç açılmadı senden sonra. Geçen bir tatlı koydular önüme, hep sen yapardın diye ben yiyemedim. Çok şey değişti senden sonra, yollar kırıldı, o yollarda yürüyen ayaklarım kırıldı, umutlarım kırıldı, hayallerim kırıldı. Ama bak kalbim hala dimdik. Hayır yalan. Kalbim paramparça.  “Sen olsan” diye başlayan cümleler ku

Kendimi ikna etmek için yazdım.

Seni çiçekli bir bahçede bırakalı, çiçekli ama geniş, kalabalık ve yazları pek ziyaret edilmeyen bir bahçede bırakalı içimde kazdığım tünelden sürekli kendime kaçıyormuşum. Bunu bilsen üstüne yıkılacağımı da bilirmişsin. Çünkü senin bilmediğin hiçbir şey yokmuş. Keşke biri bana yapma deseymiş, eminim kimseyi dinlemezdim ama keşke biri benim için endişelenseymiş.  Neyin üstüne koşarsam hep daha hızlı dendi. Hadi daha hızlı hadi biraz daha çabala hadi hadi hadi. Hangi suya daldığımın, hangi suya yüzme bilmeden daldığımın önemi yok herkes bana sen yaparsın dedi. Neyi yapacağımı bile bilmiyorum herkes sırtıma tıptıp yapıp beni kendime doğru kazdığım tünele bir kaç santim daha itti. Sonunda ne bulmayı umuyordum bilmiyorum ama işte bir itiraf; bazen sen ağlayamazsın ağlayan bir köpek ayağının dibini bulur. Sen kargalar isimli bir öykü okurken tepene kargalar doluşur. Evren bizimle gözümüzün içine baka baka konuşur. Bunu anlamam yirmidokuz sene sürdü.  Sen yüzüme baktığında anlamıştın. Taktığ

‘S’

Bomboş bir yolda yürürken yüzüme çarpan rüzgarın etkisi mi yoksa artık olmayışının farkındalığı mı bilmiyorum. Gittikçe üzerimde ağırlaşan, ayaklarımdan bağlı bir kaya parçası gibi beni aşağı doğru çekiştirirken bütün benliğimi alaşağı eden yokluğuna katlanmanın bu kadar zor olucağını hiç tahmin edemezdim sanırım.  Bütün doğrularım kocaman bir yanlışa dönüştü ve ben bunun hesabını kimden soracağım şimdi diye düşünürken bir hiçliğin ortasında buluyorum kendimi.  Artık her şey anlamsız, bazı şarkılar daha anlamlı geliyor. Bayram sevinci yaşadığım o gecenin sabahında sana geldim ellerimde şekerlerle. Bir toprakla konuştum, bir toprakla ağladım, bir topraktan ayrılamadım. Dönüp dönüp bakmalar anlamlaştı ama geri kalan her şey koca bir sıfır.  Bir fotoğraftan vurgun yedim. Elimde bir kaç fotoğraf, ve göz göze gelip ağladığımız bir videoyla seni andım aklımdan hiç çıkmadığın günlerin gecesinde.  Tamamlanırken eksilen her şey gibiyim.  “Sensiz bu hayat yarım bir cümle gibi” 

#Dokuz

Canım ben senin attığın taşları ve vurduğun kuşları. keskin nişanlarını. kesmeyen ama hep uzanan bıçaklarını. özür dilerim ama ellerini. ve ellerini. elli bin kez ellerini. tüm bunların içinde ne işi var ellerinin, ama biliyorsun belki de en çok ellerini. bir masanın üstünde ellerini. ceplerinde. uykunda. yastığın yanına bıraktığın ellerini. artık bir taşa takılır gibi değil dümdüz yolda sebepsiz düşmüşüm gibi anlatabiliyorum. dünyanın en düz yolunda düşmüşüm gibi. olur çünkü böyle şeyler biliyorum. İşte o zamanlar hiç unutmuyordum ama bir şekilde affediyordum. şimdi hep unutuyorum ama hatırladığımda affedemediğimi hissediyorum. benim göğsümde taş değirmen kurdular dişlerimi, tırnaklarımı, saçlarımı, derilerimi kaybediyorum ve yine bir şekilde, ama yine bir şekilde, nasıl oluyorsa bir şekilde tamamlanıyorum. ama seni düşününce taş değirmen. seni düşününce solmuş bahçe. yıkılmış  çocuk parkı. paslanmış salıncaklar. üfürüp duran rüzgar. bilmiyorum. seni nereye oturtsam çok rahatsızmışsın

Yetmiş sekiz gün ♾️

Bazı şeyler oldu. bilmediğin şeyler oldu. hiç bilmeyeceğin şeyler. kime kızsam tırnaklarımı seninle kırdım. makası sana uzattım bıçağın kaçıncı çekmecede olduğunu sana öğrettim. neler yaptık da ortaya çıkmadı, insanın içi nasıl da ürperiyor yaz sıcağında. nerelere çıktık, bak bugün kolumu nereye çarptım. düşmüştüm hani, kalkmıştım. dizim kabuk bağlamıyor bir türlü. hiç geçmiyor acısı halbuki bak ne kadar zaman oldu? (Yetmiş sekiz gün) Bilmiyorum köksüz bir kelimedir bilmiyordum çok üzgün bir kelime. sevmiş bulundum çok kırık bir cümle. bunları da düşündüm. her şeyi en az yirmi tekrarla düşündüm. tüm provaları ezberleyene kadar yaptım. şimdi yüz yüze baksak hepsini unutacağım otuzüç ağrıyı vücuduma işaretledim. o gece yere kaç milim yaklaştığımı hesaplayamadım. ne cümleler kuruldu bu evde neler yankılandı, bu salonda bu koltukta ama ne kafalar yaşandı. aklında mı. şimdi benim sesim bile yankılanmıyor. Oyduğun yerden çiçek çıktı. kimse çiçek ekmedi ama çiçek büyüdü. seni sevdiğimi ne zam

S ♾️

Gözlerimi kapatıyorum o sahneyi tekrar tekrar yaşıyorum. o yeşil arabanın arkasında, ağaçtan bozma bir kutunun içine koydukları soğuk bedenini evinle vedalaşmak için getirdikleri yerde, ağlayan onca gözden yarım yamalak hatırladığım babamın suratını insan ölsem unutmam diyor ama unutuluyor mu ölünce? Gözlerimi kapatıyorum o sahneyi tekrar tekrar yaşıyorum. seni koydukları mermerin soğukluğu muydu bütün bedenini saran yoksa ölmek böyle bir şey mi? ilk defa ve hatta son defa baktım ellerine, ayaklarına, yüzüne böyle dikkatli. bembeyaz örtünün altında kaldı bütün çocukluğum, bütün hayallerim, bütün geleceğim. bir de adın kaldı geriye.  Gözlerimi kapatıyorum o sahneyi tekrar tekrar yaşıyorum. kulaklarımda çınlıyor ''anne söyle götürmesinler'' feryatları. imkan olsa o arabanın tekerleklerine sarılacak onlarca insanın bana acıyan bakışları. benim gelinlikle çıkacağım evden senin kefenle çıkman mı haksızlıktı, yoksa biz mi hafife aldık senin acılarını? Gözlerimi kapatıyorum o

Adsız

İnsan acının merkezine odaklandığında gerçekten de başka hiç bir şey düşünmüyormuş. o hülyalı hal sanırım insanoğlunun en tehlikeli anı. gerçekleri görmek istemediğin, gerçeklerden kaçtığın, gerçeklerin yalanına inandığın derin bir sorgulayış haline dönüşüyor kişinin içinde. sonra ne oluyor hiç bilmiyorum ama bir şeyler ya unutuluyor ya da gerçekten zamanın kavramı böyle bir olguya dönüşüyor. bana neden orda öyle baktı, neden öyle söyledi, neden böyle davrandı bilinmezliği anlam buluyor. insan acının merkezinden hatıraları, anıları, kendini ve onu çıkardığında yüzüne çarpan o aslında öyle biriymişle yüzleşiyor. yazması çok kolay olan bu farkındalığın hayatımdan aldıklarına bir yandan çok öfkeli, bir yanda nedense hala ona kıyamayan biriyim. meğer ben kimseyi anlamak zorunda değilmişim, çünkü anlaşılmamışım. meğer sorun gerçekten ben de değilmiş, o özünde çok iyi biri olsa bile çok mutsuzmuş. onun mutsuzluğunu kabul etmek kendi ipimi çekmekmiş. insan ihtimaller üzerine kurduğu hayatın v