Adsız

İnsan acının merkezine odaklandığında gerçekten de başka hiç bir şey düşünmüyormuş.

o hülyalı hal sanırım insanoğlunun en tehlikeli anı. gerçekleri görmek istemediğin, gerçeklerden kaçtığın, gerçeklerin yalanına inandığın derin bir sorgulayış haline dönüşüyor kişinin içinde. sonra ne oluyor hiç bilmiyorum ama bir şeyler ya unutuluyor ya da gerçekten zamanın kavramı böyle bir olguya dönüşüyor.

bana neden orda öyle baktı, neden öyle söyledi, neden böyle davrandı bilinmezliği anlam buluyor. insan acının merkezinden hatıraları, anıları, kendini ve onu çıkardığında yüzüne çarpan o aslında öyle biriymişle yüzleşiyor. yazması çok kolay olan bu farkındalığın hayatımdan aldıklarına bir yandan çok öfkeli, bir yanda nedense hala ona kıyamayan biriyim.

meğer ben kimseyi anlamak zorunda değilmişim, çünkü anlaşılmamışım. meğer sorun gerçekten ben de değilmiş, o özünde çok iyi biri olsa bile çok mutsuzmuş. onun mutsuzluğunu kabul etmek kendi ipimi çekmekmiş. insan ihtimaller üzerine kurduğu hayatın ve ilişkinin içinde ona atılan her adımı alıp kalbine asmak istiyor. kıymet veriyor çünkü. ama denklem böyle işlemiyormuş. bazen bırakmak gerçekten en kolayı gibi görünsede aslında en zor olan iyilik haliymiş. 

zamanın insanın içini büken bir acımasızlığı var bana kalırsa. bu sıralar hayatın aynı denklem üzerindeki farklı işleyiş halleriyle çok içli dışlıyım. insan aynı gün içinde birden fazla şeye üzülürken sorulduğunda en çok hangisine ağladığını bilmez mi yahu. bilmiyormuş. başıma hiç gelmeyeceğini düşündüğüm ve başıma gelmesinden en çok korktuğum şeyi yaşadım tam on iki gün önce. insan sevdiğini kaybetmeye alışıyor ama sevdiğini bir daha göremeyecek olmanın keskin tarafına alışamıyor bence. 

kalbim o kadar kırıldı ki.. kalbim çok kırık. o yüzden yazıp yazıp siliyorum. bu yazıyı tamamlayamıyorum. bu üzüntümü, kalp kırıklığımı, hayal kırıklığımı, son üç aydır yaşadığım zor şeyleri, verdiğim kayıpları, yaşayamadığım pişmanlıklarımı, bir kefene sardığım çocukluğumu, bir mezara gömdüğüm şans kolyemi, mezar taşına bakıp inanamadığım ama aynı hızla kabul ettiğim o gerçeği, bacaklarımı hissetmezken, ellerim titrerken üzerine toprak attığım o soğuk bedene dokunmuş olmanın ağırlığını burada anlatabileceğim kadar kelimelerim dönüşmüyor cümlelere. sokaktan geçen insanları durdurup kalbim çok kırıldı diye bağırmak istiyorum. kalbim çok kırıldı. kalbim. çok. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

S ♾️

2023

Yetmiş sekiz gün ♾️