Altı sene önce çöpün içinde yalnızca çayın üstünde duran mandalina kabuklarının bile bir yaşam belirtisi gösterdiğine inanıyordum. hiçbir şey yolunda gitmiyordu ama sadece nefes almıyordum bir şekilde yaşıyordum. bir yere varmanın önemi olmadan yürüdüğüm o uzun yolları ezberleme zahmetine bile girmemiştim. nasılsa eninde sonunda evimin kapısından içeri giriyordum. iyi bir insan olmak için dişlerimi çok sıktım. başarıyorum sanıyordum sadece tükürecek uygun zamanı bekliyormuşum. bir sonraki adımı planlayarak, düzenleyerek yaşamak en doğrusu gibi gelmişti. plan ve düzen beraberinde kocaman bir kaosu önüme bıraktı. konuşmayınca kimse kırılmaz diye düşünürken herkesi susarak kırdım. ucuz edebiyatlarımın, histerik arzularımın, birbiri arasında uçurum yaratan duygularımın beni yavaş yavaş tükettiğini hissettiğim ilk o an birden bitirmenin daha kolay olacağı yanılgısına kapıldım. kaderi ben kontrol edemezmişim. kendimi karşıma oturttum. kızdım, kırıldım, dalga geçtim, sevdim. kendimi ve herkesi aklamadan sevdim. kendimden ve herkesten nefret ettim. sevdiklerimle beraber yanan o evin küllerini kucağımda taşırken o evi yok edemedim. bozkırın ortasında denizler aradım. savuracaktım, savrulacaktım, paramparça oldu. nefes almak istediğim için yükselen tüm seslere kulaklarımı kapatıyorum. barış istemiyorum, kavgayı yarıda bıraktım. tekrar karşılaşmamak için bu savaşı kaybediyorum.
Kendimden nefret ettim, onu çok sevdim. Her şey silik. Yatağın boş kalan yerleri gözyaşlarıyla. Yine.
Yorumlar
Yorum Gönder