İç ses
Ne hissettiğimi bilmediğim gecenin bir köründe, denizin ortasına bağdaş kurup oturanda bendim, sabahın ışıklarını uyuşuk kafayla karşılayanda ben. Hayalleri için çıktığı yoldan dönen de benim, zevki için gençliğini heba eden de. Bir adam için bütün insanlığı karşısına alan da ben, bir çocuk için bir hayatı ziyan eden de.
Ben kimim ki çekip gitmeyi kendime hak göreyim?
Bir deniz kokusunda boğulmak ne?
Zihnimin içi hiç durmayan bir şelale, yolumu bulana kadar akmaya devam edeceğim. Seni unutana kadar, geçmişimi unutana kadar. Gerekirse kendimi ama ben o yolu bulacağım. Başka bir şehir, başka bir ülke, gerekmese de başka bir dünya.
Hani yollar olur. Hani yıllar geçer. Hani o çok sevdiğin şarkıyı unutursun. Hani saçların beyazlar. Hani bir fotoğrafta asılı kalır geçmişin. Hani bir yaradır, olur olmadık yerde kanayan. Hani hiç olmaz dediğin olur. Bazen de bir oluru süpürürsün kapıdan. Süpürgesiz.
Seni unutturan zaman, seni hatırlatan bir kabusa dönüştü. Aklımdan çıkaramıyorum, olsaydı nasıl olurdu?
Seni ne zaman düşünsem karnımda ki kelebekler kalbimde bir sızıya dönüştü. İçimde bir şeyler öldü. Öyle yok yere de değil üstelik. Bu çok büyük bir zaferdi. Sen kazandın. Ya da ben kaybetmedim.
Çok teşekkürler hayat, yaşamın bir deney olduğunu öğrettiğin için.
Herkesin geldiği ve gittiği bir noktada kendinle kalabilmenin de zafer sayıldığını gösterdiğin için.
Zamanın akan değil aynı oranda yaşanması gereken bir gösteri olduğunu hatırlattığın için.
Bilmem ki şimdi nasıl anlatılır içimde ki bu koca yangının küllerinden doğmuş onca his.
Yürüdüğüm yollar, gidip geldiğim sokaklar, oturduğum kaldırımlar, kalkamadığım masalar, alamadığım o virajlar, dönemediğim köşeler, sevdiğim ama aynı oranda nefret ettiğim insanlar, hayatımdan alıp hayatına katanlar, aklımda olanlar, yanımda duranlar, sevginin gücüne inanmayanlar, sevmekten korkanlar, korkularının üstüne gidemeyenler, korkularıyla ölenler, ölmekten korkanlar, korkunun kötü biri olduğunu anlatmaya çalışanlar, burnunun dikine gidenler (yani ben) sevdanın peşinde kol bacak ciğer bırakanlar, düzenini bırakamayanlar, düzen için gençliğini yakanlar, kendini yakamayıp dünyayı ateşe verenler, o ateşte yanma pahasına her şeyi göze alanlar, ben çok sevildiğimi sandığım yerde durmak için debelenirken sevmeyi öğrendim. Severken kanatmak sivrisineklere özgü. Yani biri tarafından çok sevildiğinizde orda durmak için bir bahaneye ihtiyacınız kalmıyor. Onun sizi çok sevmesi ve sizin onu çok sevmeniz bütün bahaneleri ortadan kaldırıp size aynı zamanda bir sebepte veriyor. Ben bunu öğrendiğimde hayata iki buçuk sene kadar geç kalmıştım. Şimdi sadece gerçek, kanatmayan, yormayan, ağlatmayan sevgilerin peşinden gidiyorum.
Aşk acı değildir, bana bayatı denk geldi.
(Bu yazıyı yazarken uyuşuk kafam ve dalga seslerinden cesaret aldım. Bir noktada bana da uğradığın için teşekkürler hayat.)
Yorumlar
Yorum Gönder