Kayıtlar

Kendimi ikna etmek için yazdım.

Seni çiçekli bir bahçede bırakalı, çiçekli ama geniş, kalabalık ve yazları pek ziyaret edilmeyen bir bahçede bırakalı içimde kazdığım tünelden sürekli kendime kaçıyormuşum. Bunu bilsen üstüne yıkılacağımı da bilirmişsin. Çünkü senin bilmediğin hiçbir şey yokmuş. Keşke biri bana yapma deseymiş, eminim kimseyi dinlemezdim ama keşke biri benim için endişelenseymiş.  Neyin üstüne koşarsam hep daha hızlı dendi. Hadi daha hızlı hadi biraz daha çabala hadi hadi hadi. Hangi suya daldığımın, hangi suya yüzme bilmeden daldığımın önemi yok herkes bana sen yaparsın dedi. Neyi yapacağımı bile bilmiyorum herkes sırtıma tıptıp yapıp beni kendime doğru kazdığım tünele bir kaç santim daha itti. Sonunda ne bulmayı umuyordum bilmiyorum ama işte bir itiraf; bazen sen ağlayamazsın ağlayan bir köpek ayağının dibini bulur. Sen kargalar isimli bir öykü okurken tepene kargalar doluşur. Evren bizimle gözümüzün içine baka baka konuşur. Bunu anlamam yirmidokuz sene sürdü.  Sen yüzüme baktığında anlamıştın. Taktığ

‘S’

Bomboş bir yolda yürürken yüzüme çarpan rüzgarın etkisi mi yoksa artık olmayışının farkındalığı mı bilmiyorum. Gittikçe üzerimde ağırlaşan, ayaklarımdan bağlı bir kaya parçası gibi beni aşağı doğru çekiştirirken bütün benliğimi alaşağı eden yokluğuna katlanmanın bu kadar zor olucağını hiç tahmin edemezdim sanırım.  Bütün doğrularım kocaman bir yanlışa dönüştü ve ben bunun hesabını kimden soracağım şimdi diye düşünürken bir hiçliğin ortasında buluyorum kendimi.  Artık her şey anlamsız, bazı şarkılar daha anlamlı geliyor. Bayram sevinci yaşadığım o gecenin sabahında sana geldim ellerimde şekerlerle. Bir toprakla konuştum, bir toprakla ağladım, bir topraktan ayrılamadım. Dönüp dönüp bakmalar anlamlaştı ama geri kalan her şey koca bir sıfır.  Bir fotoğraftan vurgun yedim. Elimde bir kaç fotoğraf, ve göz göze gelip ağladığımız bir videoyla seni andım aklımdan hiç çıkmadığın günlerin gecesinde.  Tamamlanırken eksilen her şey gibiyim.  “Sensiz bu hayat yarım bir cümle gibi” 

#Dokuz

Canım ben senin attığın taşları ve vurduğun kuşları. keskin nişanlarını. kesmeyen ama hep uzanan bıçaklarını. özür dilerim ama ellerini. ve ellerini. elli bin kez ellerini. tüm bunların içinde ne işi var ellerinin, ama biliyorsun belki de en çok ellerini. bir masanın üstünde ellerini. ceplerinde. uykunda. yastığın yanına bıraktığın ellerini. artık bir taşa takılır gibi değil dümdüz yolda sebepsiz düşmüşüm gibi anlatabiliyorum. dünyanın en düz yolunda düşmüşüm gibi. olur çünkü böyle şeyler biliyorum. İşte o zamanlar hiç unutmuyordum ama bir şekilde affediyordum. şimdi hep unutuyorum ama hatırladığımda affedemediğimi hissediyorum. benim göğsümde taş değirmen kurdular dişlerimi, tırnaklarımı, saçlarımı, derilerimi kaybediyorum ve yine bir şekilde, ama yine bir şekilde, nasıl oluyorsa bir şekilde tamamlanıyorum. ama seni düşününce taş değirmen. seni düşününce solmuş bahçe. yıkılmış  çocuk parkı. paslanmış salıncaklar. üfürüp duran rüzgar. bilmiyorum. seni nereye oturtsam çok rahatsızmışsın

Yetmiş sekiz gün ♾️

Bazı şeyler oldu. bilmediğin şeyler oldu. hiç bilmeyeceğin şeyler. kime kızsam tırnaklarımı seninle kırdım. makası sana uzattım bıçağın kaçıncı çekmecede olduğunu sana öğrettim. neler yaptık da ortaya çıkmadı, insanın içi nasıl da ürperiyor yaz sıcağında. nerelere çıktık, bak bugün kolumu nereye çarptım. düşmüştüm hani, kalkmıştım. dizim kabuk bağlamıyor bir türlü. hiç geçmiyor acısı halbuki bak ne kadar zaman oldu? (Yetmiş sekiz gün) Bilmiyorum köksüz bir kelimedir bilmiyordum çok üzgün bir kelime. sevmiş bulundum çok kırık bir cümle. bunları da düşündüm. her şeyi en az yirmi tekrarla düşündüm. tüm provaları ezberleyene kadar yaptım. şimdi yüz yüze baksak hepsini unutacağım otuzüç ağrıyı vücuduma işaretledim. o gece yere kaç milim yaklaştığımı hesaplayamadım. ne cümleler kuruldu bu evde neler yankılandı, bu salonda bu koltukta ama ne kafalar yaşandı. aklında mı. şimdi benim sesim bile yankılanmıyor. Oyduğun yerden çiçek çıktı. kimse çiçek ekmedi ama çiçek büyüdü. seni sevdiğimi ne zam

S ♾️

Gözlerimi kapatıyorum o sahneyi tekrar tekrar yaşıyorum. o yeşil arabanın arkasında, ağaçtan bozma bir kutunun içine koydukları soğuk bedenini evinle vedalaşmak için getirdikleri yerde, ağlayan onca gözden yarım yamalak hatırladığım babamın suratını insan ölsem unutmam diyor ama unutuluyor mu ölünce? Gözlerimi kapatıyorum o sahneyi tekrar tekrar yaşıyorum. seni koydukları mermerin soğukluğu muydu bütün bedenini saran yoksa ölmek böyle bir şey mi? ilk defa ve hatta son defa baktım ellerine, ayaklarına, yüzüne böyle dikkatli. bembeyaz örtünün altında kaldı bütün çocukluğum, bütün hayallerim, bütün geleceğim. bir de adın kaldı geriye.  Gözlerimi kapatıyorum o sahneyi tekrar tekrar yaşıyorum. kulaklarımda çınlıyor ''anne söyle götürmesinler'' feryatları. imkan olsa o arabanın tekerleklerine sarılacak onlarca insanın bana acıyan bakışları. benim gelinlikle çıkacağım evden senin kefenle çıkman mı haksızlıktı, yoksa biz mi hafife aldık senin acılarını? Gözlerimi kapatıyorum o

Adsız

İnsan acının merkezine odaklandığında gerçekten de başka hiç bir şey düşünmüyormuş. o hülyalı hal sanırım insanoğlunun en tehlikeli anı. gerçekleri görmek istemediğin, gerçeklerden kaçtığın, gerçeklerin yalanına inandığın derin bir sorgulayış haline dönüşüyor kişinin içinde. sonra ne oluyor hiç bilmiyorum ama bir şeyler ya unutuluyor ya da gerçekten zamanın kavramı böyle bir olguya dönüşüyor. bana neden orda öyle baktı, neden öyle söyledi, neden böyle davrandı bilinmezliği anlam buluyor. insan acının merkezinden hatıraları, anıları, kendini ve onu çıkardığında yüzüne çarpan o aslında öyle biriymişle yüzleşiyor. yazması çok kolay olan bu farkındalığın hayatımdan aldıklarına bir yandan çok öfkeli, bir yanda nedense hala ona kıyamayan biriyim. meğer ben kimseyi anlamak zorunda değilmişim, çünkü anlaşılmamışım. meğer sorun gerçekten ben de değilmiş, o özünde çok iyi biri olsa bile çok mutsuzmuş. onun mutsuzluğunu kabul etmek kendi ipimi çekmekmiş. insan ihtimaller üzerine kurduğu hayatın v

2023

2023 Uzun zamandır zor bir süreçten geçiyorum. Yerini hatırlatan kalbim ve hiç haketmediğim bir kalp kırıklığı yaşıyorum. Gülüyorum da elbette. Her zamankinden daha çok yanımda oluyor dostlarım çünkü gerçek sevgi tam olarak böyle bir şey. Yıllardır kendimi öyle güzel büyüttüm ki. ancak benim gibi biri günün sonunda kendi değerini bu kadar iyi anlayabilirdi. Çok dağıttım, çok dağıldım ama hep evin yolunu bulmanın bir güveni vardı içimde. İlk defa mı bilmiyorum ama uzun zaman sonra ilk defa kaybolmanın üzüntüsünü üzerimden atamıyorum. Her şey o kadar güzeldi ki aslında yıllar önce ektiğim fidanlar büyümüş, ağaç olmuş ben de onların meyvelerini topluyordum. Her seferinde dönüp dönüp kendime aferin kızım neler yapmışsın öyle, neler başarmışsın, ne doğru insanları hayatına almış, ne güzel insanlar biriktirmiş, ne çok sevmiş, aynı oranda sevilmişsin diyordum. Hatta öyle ki, bu sene tam olarak yıllar önce acaba yanlış mı yapıyorum, acaba ben o kadar doğru değil miyim diye sorgulayıp kendimden