Adsız
İnsan acının merkezine odaklandığında gerçekten de başka hiç bir şey düşünmüyormuş. o hülyalı hal sanırım insanoğlunun en tehlikeli anı. gerçekleri görmek istemediğin, gerçeklerden kaçtığın, gerçeklerin yalanına inandığın derin bir sorgulayış haline dönüşüyor kişinin içinde. sonra ne oluyor hiç bilmiyorum ama bir şeyler ya unutuluyor ya da gerçekten zamanın kavramı böyle bir olguya dönüşüyor. bana neden orda öyle baktı, neden öyle söyledi, neden böyle davrandı bilinmezliği anlam buluyor. insan acının merkezinden hatıraları, anıları, kendini ve onu çıkardığında yüzüne çarpan o aslında öyle biriymişle yüzleşiyor. yazması çok kolay olan bu farkındalığın hayatımdan aldıklarına bir yandan çok öfkeli, bir yanda nedense hala ona kıyamayan biriyim. meğer ben kimseyi anlamak zorunda değilmişim, çünkü anlaşılmamışım. meğer sorun gerçekten ben de değilmiş, o özünde çok iyi biri olsa bile çok mutsuzmuş. onun mutsuzluğunu kabul etmek kendi ipimi çekmekmiş. insan ihtimaller üzerine kurduğu hayatın v